Bir varmış, bir yokmuş, çok uzaklarda, şirin bir köyde, Almila, Melis ve Mina adında üç yakın arkadaş yaşarmış. Almila, neşeli ve yardımsever; Melis, zeki ve kurnaz; Mina ise biraz utangaç ama çok iyi kalpliymiş. Bir gün, köylerine bir haber ulaşır; dünyanın en güçlü kralı Muhammet Talha, krallığını terk etmiş ve tahtı boş bırakmış! Bu haber, üç arkadaşta büyük bir heyecan yaratır. Almila, 'Biz de prenses olabiliriz!' diye bağırır. Melis, 'Ama nasıl?' diye sorar. Mina ise, 'Belki bir sihirli anahtar vardır!' diye düşünür. Tam o sırada, köyün kenarından garip bir ses duyulur. Ses, yaklaştıkça daha da belirginleşir; 'Puf! Puf!'… Sesin kaynağı, minik bir baloncuk içinde uçan, oldukça şişman ve komik bir bebekmiş. Bebeğin başında, ‘Recep İvedik’ yazan bir etiket bile varmış. Üç arkadaş şaşkınlıkla bebeğe bakar. Bebeğin nasıl ortaya çıktığını, nereden geldiğini bilemezler. Tam bu sırada, gökyüzünde bir bulut belirir ve buluttan ihtiyar bir peri çıkar. Peri, 'Bu, Recep İvedik. O, çok özel bir çocuk. Size kayıp prenses tahtını bulmanızda yardımcı olacak' der. Peri, üç arkadaşa bir sihirli harita ve üç sihirli taş verir. Harita, kayıp prenses tahtının yerini gösterirken, taşlar da yolculuklarında karşılaşacakları engelleri aşmalarına yardımcı olacaktır. Haritada gösterilen yol, onları, uçsuz bucaksız ormanlardan, tehlikeli dağlardan ve gizli mağaralardan geçirerek, büyülü bir kaleye götürür. Yolda, komik olaylar yaşarlar. Almila, bir ağaçtan düşen bir meyve yiyip kendi kendine konuşmaya başlar. Melis, bir kurnaz tilkiyle zekasını ölçüşür. Mina ise, korkunç görünümlü ama aslında çok iyi kalpli bir devle arkadaş olur. Recep İvedik ise, her an komik hareketleri ile onları güldürür. Yolculukları boyunca, Recep İvedik'in doğduğu sıradaki gizem çözülmeye başlar. Anlaşılan, Almila, Melis ve Mina, Recep İvedik'in annesi ve babası olmuşlardır fakat bu olay çok hızlı ve beklenmedik bir şekilde gerçekleşmiştir. Bu yüzden ilk başlarda şaşkınlık içinde kalmışlardır. Ama en önemlisi, bu sırada birbirlerine olan sevgileri ve bağlılıkları daha da artar. Kaleye vardıklarında, üç arkadaş, krallığın eski hizmetkarı olan yaşlı bir adamla karşılaşırlar. Yaşlı adam, onlara, kayıp prenses tahtının, kalenin en yüksek kulesinin tepesinde olduğunu söyler. Tahtın kilidini açmak için ise, üç sihirli taşı doğru sırayla kullanmaları gerektiğini anlatır. Üç arkadaş, uzun bir süre düşünür ve sonunda, Melisin zekası sayesinde, taşları doğru sıraya koyarlar. Kale, şaşırtıcı bir şekilde ışıl ışıl parlar ve kayıp taht ortaya çıkar. Tahtın üzerinde, bir yazı yazıyormuş; 'Gerçek prenses, kalbi güzel, zekası keskin ve yardımsever olan kişidir'. Üç arkadaş birbirlerine bakar ve gülümserler. Birbirlerine destek oldukları ve her zaman birbirlerine yardımcı oldukları için gerçekten layık olduklarını anlarlar. Tam o sırada, Muhammet Talha krallığa döner. Onları prenses ilan eder. Üç arkadaş, krallığı adalet ve sevgiyle yönetirler. Recep İvedik de, onların saray şakacısı olur ve her gün sarayı neşelendirir. Üç arkadaşın ve Recep İvedik'in hikayesi, yıllarca anlatılır ve herkese, iyiliğin ve dostluğun her zaman galip geleceğini öğretir. Recep İvedik'in hikayesi, çocuklara, beklenmedik durumlarla nasıl başa çıkılacağını, arkadaşlığın önemini ve her zorluğun üstesinden gelmenin mümkün olduğunu gösterir. Ayrıca, her insanın özel yetenekleri olduğunu ve bu yetenekleri kullanarak hayallerinin peşinden gitmesinin önemini vurgular. Birlikte çalışmanın gücü ve birbirine destek olmanın önemini de gözler önüne serer. Sonunda, dünyada kimsenin bir başkasından üstün olmadığını ve herkesin eşit olduğunu gösterir. Herkesin kendine özgü bir yeri ve önemi olduğunu hatırlatır. Herkesin, her ne kadar farklı olsa da, dünyaya katkıda bulunabileceğini ve özel bir birey olduğunu vurgulamaktadır. Recep İvedik ise, bunun eğlenceli bir kanıtıdır.