Ece, sabah uyandığında güneş ışıklarını pencerenin tülleri arasından sızarken gördü. En sevdiği küçük evcil hayvanı olan beyaz tüylü tavşanı Pamuk, kafesinde hareketsizce onu izliyordu. Ece, Pamuk’un gözlerindeki meraklı bakışları görünce heyecanlandı. Bugün önemli bir gündü çünkü yeni bir parka gitme planları vardı. Daha önce hiç görmediği kadar büyük bir oyun alanı olduğunu duymuş ve bunu Pamuk’la birlikte keşfetmek için sabırsızlanmıştı.
Kahvaltıdan sonra annesi Ece’ye gülümsedi. “Hazır mısın?” diye sordu. Ece, parlak turuncu tişörtünü giymiş, Pamuk’u güvenli seyahat çantasına yerleştirmişti bile. Parka vardıklarında kocaman kaydıraklar, rengârenk salıncaklar ve geniş bir koşu alanı Ece’yi karşıladı. Pamuk çantanın içinden etrafa bakarken hafifçe burnunu oynatıyor, sanki “Haydi maceraya başlayalım!” diyordu.
Ece ve annesi, parkın ortasındaki kum havuzunun yanına oturdular. Yakınlarda top oynayan çocukları, su fıskiyesi altında neşeyle koşturanları seyrediyorlardı. Tam o sırada Ece, bir köşede sessiz duran küçük bir çocuğun dikkatini çekti. Kahverengi saçlı, gözleri hüzünle bakan bu çocuk tek başına oturuyordu. Ece onun yanına yaklaştı. “Merhaba, ben Ece,” dedi. Çocuk başını kaldırdı ve yavaşça gülümsedi. “Ben de Mert,” diye cevap verdi. Mert’in yüzünde mahcup bir ifade vardı. Ece, “Neden oynamıyorsun?” diye sordu. Mert biraz sıkılarak, “Yeni taşındık, kimseyi tanımıyorum,” dedi.
Ece, Mert’in haline üzüldü. Pamuk’u göstermek için çantasını açtı. Tavşanı gören Mert, önce biraz şaşırdı sonra gözleri parladı. “Ne kadar yumuşak görünüyor!” diyerek avuçlarını heyecanla ovuşturdu. Ece, “İstersen onu sevebilirsin,” dedi. Mert ellerini dikkatlice uzattı ve Pamuk’un bembeyaz tüylerine dokununca yüzündeki hüzün kayboldu, yerini sevinç aldı. İşte bu, Ece için harika bir duyguydu: Paylaşmak ve birlikte mutlu olmak.
Biraz sonra, Mert ve Ece parkın keşfedilmemiş alanlarına bakmak için yürümeye koyuldular. Yerdeki renkli yaprakların üzerinde yürürken sanki minik bir maceraya atılmış gibiydiler. Pamuk da Ece’nin kucağında merakla sağa sola bakınıyordu. Uzun kaydırağa vardıklarında Mert, “Beraber kayalım mı?” diye teklif etti. Ece gülümseyerek başını salladı. Pamuk, çantasına geri döndü ve Ece ile Mert kaydırağın tepesine tırmandılar. Birlikte kaydıklarında ikisi de kahkahayı patlattı. Duydukları heyecan, yeni bir arkadaşlığın başlangıcıydı.
Derken parkta oynayan bir kız çocuğunun ağlama sesi duyuldu. Gözyaşlarıyla etrafa bakıyor ama yardım isteyemiyordu. Ece ve Mert hızla yanına koştular. “Ne oldu?” diye sorduklarında, kız çocuğu bileğinden hafifçe yaralandığını söyledi. Ece hemen annesini çağırdı, Mert de küçük kızın elini tutarak onu teselli etti. Annesi, kızın bileğini kontrol edip nazikçe bir yara bandı taktı. Birkaç dakika sonra kızın canı daha az yanmaya başladı ve gülümsemeye başladı. “Teşekkür ederim,” dedi minnetle.
O an Ece ve Mert, yardımlaşmanın ve iyiliğin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladılar. Empati kurarak başkalarının acısını paylaşmak, hiç tanımadıkları birini bile mutlu edebiliyordu. O günden sonra Ece, Pamuk ve Mert, sık sık bir araya gelip parkta oynadılar. Mert kendini artık yalnız hissetmiyordu. Ece ise Pamuk’la birlikte yaşadığı bu macerada empati ve iyilik sayesinde yeni bir dostluk kurmuş olmanın huzurunu taşıyordu.
Böylece Ece ve Mert, sadece tavşanlarına değil, birbirlerine de sevgi ve anlayışla yaklaştılar. Bu küçük ama sıcacık hikâye, empati kurmanın ve sevgi dolu davranmanın her kapıyı açabileceğini hatırlattı. Çünkü insan, bazen sadece bir gülümseme ve paylaşım sayesinde yeni maceralarla dolu rengârenk bir dünyayı keşfedebilirdi.
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir hikayeye yönelik izin alınması zorunludur.