Çok uzaklarda, güneşin altın ışıklarını yansıtan, mavi sularla çevrili bir şatoda, kumral saçlı, kahverengi gözlü güzel bir prenses yaşarmış. Adı Ela'ymış. Ela, neşeli, iyimser ve herkese karşı çok nazik bir prensesmiş. Şatosu, gül bahçeleri, şırıl şırıl akan çeşmeleri ve masal kitaplarıyla dolu bir kütüphanesiyle, adeta bir peri masalı gibiymiş. Ama Ela'nın kalbi, henüz gerçek bir aşkı tanımamış. Her gün şatosunda, güzel bahçelerinde dolaşır, kuşların cıvıltısını dinler, kitaplar okurmuş. Bir gün, bahçesinde gezinirken, gökyüzünden parlak bir yıldız düşmüş gibi hissetmiş. Gözlerini kaldırdığında, uzaklardan gelen bir atın sesini duymuş. Merakla baktığında, görkemli bir atın üzerinde, yakışıklı bir prens görmüş. Prens Mert, cesur, neşeli ve oldukça yakışıklıymış. Gözleri, Ela'nın kahverengi gözleri gibi sıcak ve samimiymiş. 'Selam prenses' diye seslenmiş Mert. 'Ben Mert, komşu krallıktan geldim. Yolumu kaybettim ve şatonuzu gördüm.' demiş. Ela, ilk defa kalbinin hızlı hızlı çarpmasını hissetmiş. 'Hoş geldin prens Mert' demiş Ela, sesinde hafif bir titremeyle. 'Burada kalabilir, yolunu bulana kadar misafir olabilirsin.' Günler haftalara, haftalar aylara dönüşmüş. Ela ve Mert, şatoda birlikte vakit geçirmişler. Bahçede yürümüşler, kitap okumuşlar, çeşme başında sohbet etmişler. Mert, Ela'ya yıldızlardan, uzak diyarlardan, cesur maceralarından bahsetmiş. Ela ise, şatosundan, çiçeklerinden, kitaplarından söz etmiş. Her geçen gün aralarındaki bağ daha da güçlenmiş. Mert'in cesareti ve neşesi, Ela'nın kalbini fethetmiş. Ela'nın nazikliği ve iyiliği de Mert'i kendine hayran bırakmış. Bir gün, Mert Ela'ya 'Seninle evlenmek istiyorum Ela' demiş. Gözlerindeki sevgiyi, kalbinin derinliklerindeki aşkı görmüş Ela. 'Evet' demiş titrek bir sesle, 'Ben de seni seviyorum Mert.' Düğünleri, şatoda görkemli bir şekilde kutlanmış. Bütün krallıktan insanlar, Ela ve Mert'in mutluluklarını paylaşmak için gelmiş. Herkes, Ela ve Mert'in sevgisine hayran kalmış. Düğün sonrasında, Ela ve Mert, birlikte mutlu bir hayat sürmüşler. Şatolarında, birlikte kitap okumuşlar, bahçelerinde el ele gezinmişler, her anlarını paylaşmışlar. Ve her geçen gün aşkları daha da büyümüş. Ama aşkları sadece güzel anılarla dolu olmamış. Bir gün, kötü bir büyücü, krallığı tehdit etmiş. Mert, cesaretle büyücüyle savaşmış ve krallığı kurtarmış. Ela ise, Mert'in yanında olmuş, ona destek olmuş. Bu zorlu süreç, Ela ve Mert'in aşkını daha da derinleştirmiş. Büyücü yenildiğinde, tüm krallık büyük bir sevinçle kutlama yapmış. Yıllar geçmiş, Ela ve Mert'in çocukları olmuş. Çocuklarına her zaman sevgi dolu ve saygılı olmayı öğretmişler. Ela ve Mert, birbirlerini sonsuza kadar sevmişler. Ve tüm bu hikayeyi anlatarak, sevginin önemini her zaman vurgulamışlar. Çünkü, biliyorlarmış ki, gerçek sevgi, her türlü zorluğun üstesinden gelmeye yardımcı olan en güçlü güçtür. Herkesin kalbinde bir sevgiyle yaşadığını ve bu sevgiyi paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu öğretmişler. Ve böylece, kumral prenses Ela ve cesur prens Mert'in masalı, nesilden nesile anlatılmaya devam etmiş. Bu masal, çocuklara sevginin önemini öğretirken, aynı zamanda cesaret, iyilik ve karşılıklı saygının değerini de gösterir. Güzel bir aşk hikâyesi, eğlenceli maceralarla dolu, aynı zamanda öğretici bir masaldır. Ela ve Mert'in aşk dolu yaşamları, çocukların hayal güçlerini beslerken, onlara gerçek sevginin gücünü hissettirir. Sevgi, anlayış, saygı ve cesaret, hayatın en değerli hazineleridir ve bu masal, bunları güzel bir şekilde anlatır. Herkesin kalbinde, Ela ve Mert gibi saf ve güçlü bir sevgi olması temennisiyle…