Hanaa, Ayşe Melike, Zeynep Serra ve Amine Erva, birbirinden güzel, tatlı ve iyi kalpli dört arkadaştı. On bir yaşındaydılar ve her şeyden önce birbirlerine çok düşkündüler. Bir cumartesi günü, dört arkadaş Teras Park’a gitmeye karar verdiler. ‘Hadi, bugün Teras Park’ta harika bir gün geçirelim!’ diye önerdi Hanaa. Diğer üç arkadaş da bu fikre bayılmıştı. Güneşli ve keyifli bir gündü. Önce parkta uzun uzun oynadılar. Salıncakta sallanıp, kaydırakta kaydılar, birbirlerine kocaman gülüşler hediye ettiler. Zeynep Serra, getirdiği uçurtmasını gökyüzüne uçururken, Ayşe Melike ve Amine Erva da ona alkışlarla destek oldular. Hanaa ise, herkesin fotoğraflarını çekerek o günü ölümsüzleştiriyordu. Öğle yemeği için yanlarında getirdikleri sandviçleri ve meyve sularını yemeyi unuttular neredeyse. O kadar eğleniyordu ki, zamanın nasıl geçtiğini anlamadılar. Öğleden sonra, alışveriş merkezine gittiler. Ayşe Melike, yeni bir kitap bulmuştu ve çok heyecanlıydı. Zeynep Serra, sevdiği çizgi film kahramanının figürünü bulmuştu. Amine Erva ise, kendine çok yakıştırdığı yeni bir şapka satın aldı. Hanaa ise, arkadaşları için küçük hediyeler almıştı, onları ne kadar çok sevdiğini göstermek için. Alışverişten sonra sinemaya gittiler. Son derece eğlenceli bir animasyon filmi izlediler ve hep birlikte kahkaha denizinde boğuldular. Filmin sonunda, hepsi aynı anda 'Harika bir filmdi!' diye bağırdılar. Sinema çıkışı, hem yorgun hem de mutluydular. Akşam yemeği için, parkın yakınlarındaki sevimli bir kafeye gittiler. Lezzetli pizzalar ve tatlılar yediler. Yemek yerken, gün boyunca yaşadıkları tüm eğlenceli anları birbirlerine anlattılar. Günün sonunda, birbirlerine kocaman sarıldılar ve ‘Bugün çok eğlendik!’ dediler. Ama bu eğlenceli günün sonunda, beklenmedik bir olay yaşanacaktı. Eve dönerken, Amine Erva’nın küçük bir köpeği vardı, adı Pamuk. Pamuk, bir anda koşarak yola fırladı. Amine Erva, 'Pamuk!' diye bağırarak peşinden koştu. Bir araba çok hızlı geliyordu. Amine Erva, arabayı fark edememişti ve tehlikeli bir şekilde yola doğru ilerlemekteydi. O anda, Ayşe Melike, hiç düşünmeden Amine Erva’nın yanına koştu ve onu ittirerek kurtardı. Ama, Ayşe Melike, arabanın tekerleklerinin altında kalmıştı. İkisi de yere düştüler. Her şey çok hızlı olmuştu. Hanaa ve Zeynep Serra, şok olmuşlardı. Bağırarak yardım istediler. Neyse ki, yakınlarda bir polis memuru vardı. Hemen olay yerine koştu ve ambulansı aradı. Amine Erva ve Ayşe Melike, hastaneye kaldırıldılar. Hanaa ve Zeynep Serra da onlarla birlikte hastaneye gittiler. Hastanede çok korkmuşlardı, sürekli dua ediyorlardı. Doktor, bir süre sonra Hanaa ve Zeynep Serra'ya geldi. 'Kızlar, çok şükür ikisi de iyi. Ayşe Melike'nin sadece küçük bir sıyrık var. Amine Erva ise, şans eseri çok ciddi bir yaralanma geçirmemiş. İkisinin de hayati tehlikesi yok. Çok şanslılar' dedi doktor. Dört arkadaş birbirlerine sarıldılar, gözyaşları içinde sevinçten ağladılar. 'Her şeye çözüm bulmalıyız, hiçbir şeye pes etmemeliyiz’ diye düşündüler ve bu olaydan çok önemli bir ders çıkardılar. Ertesi gün, dört arkadaş tekrar bir araya geldi. Ayşe Melike ve Amine Erva, hastanede bir gece kaldıktan sonra taburcu olmuşlardı. Her ne kadar korkunç bir gün geçirmişlerse de, birbirlerine olan sevgileri ve dostlukları daha da güçlenmişti. Bu olay onlara, dostluğun ne kadar önemli olduğunu ve her zaman birbirlerine destek olmanın ne kadar kıymetli olduğunu göstermişti. Artık, yollarını geçerken daha dikkatli olmak ve asla koşarak sokağa çıkmamak gerektiğini biliyorlardı. Birlikte geçirdikleri bu tehlikeli macera, onların arkadaşlık bağlarını daha da pekiştirmişti ve yaşam boyu sürecek güzel anılar biriktirmelerine vesile olmuştu. O günden sonra, her buluşmalarında bu olayı hatırlayarak, birbirlerine olan sevgilerini ve dostluklarını kutladılar. Ve hep birlikte, ‘Her şeye çözüm bulmalıyız, hiçbir şeye pes etmemeliyiz’ diye tekrarladılar.