Derin, sık ağaçlarla kaplı bir ormanın hemen yanında küçük bir kasaba vardı. Bu kasabanın çocukları, ormandaki eski evi çok iyi tanıyorlardı. Uzaktan bakıldığında bile, terk edilmiş bu ev ürkütücü bir hava yayıyordu. Tahta kapısı çürümüş, pencerelerinin bazıları kırılmıştı. Kimse eve adım atmak istemezdi. Oradan geçenler bile hızla uzaklaşır, başlarını çevirmemeye çalışırlardı. Kasaba çocukları buraya “Karanlık Ev” diyordu. Bu evin içinde bir hayaletin yaşadığına inanıyorlardı; geceleri derinlerden gelen hüzünlü bir fısıltı duyulurdu ve kimse bu sesin ne anlama geldiğini bilmezdi.
Lina, bu kasabanın çocuklarından biriydi ve diğerlerinden farklı olarak, o ev hakkında hep bir merak duyuyordu. Lina, cesur ve yardımsever bir çocuktu, 10 yaşında olmasına rağmen etrafındaki herkes için yapabileceği bir iyilik bulmakta ustaydı. O akşam, arkadaşlarıyla kasaba meydanında oyun oynarken, kulağına ormandan gelen bir hışırtı ve ardından ince bir fısıltı çalındı. Arkadaşları duydukları bu sesi anında fark edip korkuyla oyunlarını bırakırken, Lina, içine doğan bir hisle sesin geldiği yöne doğru bakıyordu. Bu garip fısıltı onu çağırıyor gibiydi.
Arkadaşları eve yaklaşmamalarını söyleyerek Lina’yı uyardılar, ama Lina’nın merakı ağır bastı. Kasaba halkı arasında anlatılan hikayelerin gerçek olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Hem, orada gerçekten bir hayalet varsa ve yardıma ihtiyacı varsa, bunu öğrenmek onun görevi değil miydi? Herkes Lina’nın geri dönmeyeceğini sanarak evlerine doğru kaçarken, Lina, kalbinde garip bir cesaretle ormanın içindeki o ürkütücü eve doğru yürümeye başladı.
Kapıyı araladığında, eski tahta kapının gıcırdayışı derin bir yankıyla etrafa yayıldı. Lina’nın gözleri önce karanlığa alışmakta zorlansa da, yavaş yavaş odanın detayları görünmeye başladı. Örümcek ağları her yeri sarmıştı, toz tabakası yerde bir bulut gibi görünüyordu. İçeri doğru birkaç adım attığında, evin derinliklerinden bir ses duydu: bir hıçkırık. Kulaklarına dolan bu hüzünlü ses, onu hem korkutmuş hem de içine işleyen bir merhamet duygusunu ortaya çıkarmıştı.
Yavaşça ilerlerken, karanlık köşelerden beliren bir gölge gördü. Başta biraz korkmuştu ama geri adım atmadı. Gölge, odanın diğer ucunda durmuş, ona doğru bakıyordu. Yavaşça yaklaştığında, bu gölgenin aslında küçük bir çocuğa ait olduğunu fark etti. Lina, ürkekçe, “Merhaba…” dedi. Gölge biraz daha belirginleştiğinde, onun gerçekten bir çocuk olduğunu gördü. Solgun yüzü, keder dolu gözleriyle Lina’ya bakıyordu.
“Benim adım Aras,” dedi çocuk. Sesi yumuşaktı, ama o kadar üzgündü ki, Lina, Aras’ın yıllardır burada yalnız olduğunu hissetti. “Neden buradasın?” diye sordu Lina merakla. Aras, kasaba halkının yanlış bir anlayış nedeniyle onu terk ettiğini açıkladı. Yıllar önce burada bir kaza olmuştu ve kasaba halkı, Aras’ın bunun sorumlusu olduğuna inanmıştı. Ama gerçek hiç de öyle değildi; Aras yalnızca yanlış bir zamanda yanlış yerdeydi ve kimse ona inanmak istememişti.
Lina, Aras’ın anlattıklarını duyunca ona yardım etmesi gerektiğini hissetti. Korkusunu bir kenara bırakıp cesurca, “Sana nasıl yardım edebilirim?” diye sordu. Aras, duvardaki eski bir kitap rafına işaret etti. “O kitapta beni buradan kurtarabilecek bir büyü var,” dedi. Lina, tozlu raflara baktığında, yaşlı bir kitabı eline aldı. Kitabın kapağı yıpranmıştı ve sayfalarında eski dillerde yazılar, garip semboller vardı. Kitabı açtığında, sayfalar arasında büyülü bir enerji hissetti; tüyleri diken diken olmuştu.
Aras, Lina’ya bu kitabı nasıl kullanması gerektiğini anlatırken, Lina, onun yalnızca özgürlüğüne kavuşmak isteyen masum bir çocuk olduğuna daha çok inandı. Yavaşça sözcükleri okumaya başladı. Her kelime, evin içinde yankılandıkça bir titreşim yaratıyordu. Tahtalar, duvarlar, her şey Lina’nın sesiyle ürperiyordu. O anda gölgeler odada hareket etmeye başladı. Karanlık, Lina’nın etrafını sardı ve nefes almakta zorlanmaya başladı; ama cesaretini kaybetmedi. Gözlerini kapatarak sözleri tekrarladı, sesi giderek daha güçlü ve kendinden emin hale geldi.
Kitabın son sayfasını çevirdiğinde, evdeki gölgeler bir anda geri çekildi ve ortalığı parlak bir ışık doldurdu. Aras’ın yüzünde minnet dolu bir gülümseme belirdi. “Artık özgürüm, Lina,” dedi sevinçle. “Yıllarca beklediğim yardımı sen getirdin.” Aras’ın silueti, yavaşça parlak bir ışık içinde kaybolmaya başladı. Lina, Aras’ın huzura kavuştuğunu hissetti ve derin bir nefes aldı. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü; bu, hem bir mutluluk hem de veda anıydı.
Ertesi sabah Lina, kasabaya döndüğünde herkes onun ne yaptığını öğrenmek istiyordu. Kasaba halkına, Karanlık Ev’in sır dolu hikayesini anlattı. Aras’ın masum olduğunu ve yalnızca bir yanlış anlamanın kurbanı olduğunu söyledi. O günden sonra kasaba halkı, bu evi yalnızca bir hayaletin yaşadığı ürkütücü bir yer olarak görmemeye başladı. Artık orası, kasaba çocuklarının oyun oynayabileceği bir yer haline geldi. Lina’nın gösterdiği cesaret ve iyilik, kasaba halkının gönlünde yer etti ve bir daha asla unutulmadı.
Lina için o gece, korkularını yenmenin ve bir dostu kurtarmanın değeri büyüktü. Karanlık gölgelerin ardında bile bir iyilik, bir yardım çağrısı olabileceğini öğrendi ve bu, onun hayatının en önemli derslerinden biri oldu.
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir hikayeye yönelik izin alınması zorunludur.