Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarların birinde, rüzgârın her mevsim melodilerle estiği, göklerinde bulutların dans ettiği güzel bir köy varmış. Bu köyün adı Yelçimen’miş. Yelçimen’de, küçük yaşına rağmen büyük hayalleri olan bir çocuk yaşarmış: Zeliha. Zeliha, rüzgârın taşıdığı her sesi dinler, sanki rüzgâr ona bir sır fısıldıyormuş gibi hissedermiş.
Bir gün, sabah güneşinin ışıkları dalların arasından süzülürken, rüzgâr hiç olmadığı kadar güçlü esmiş. Zeliha’nın penceresinden içeri süzülen rüzgâr, sanki “Gel, beni takip et!” demiş. Zeliha heyecanla paltosunu giymiş, annesinin hazırladığı küçük bohçasını almış ve dışarı çıkmış.
Rüzgâr Zeliha’yı köyün ardındaki eski ormana götürmüş. Orada, rüzgârın fısıltılarını dinleyerek bir ağacın dibine oturmuş. Bu ağaç, köyün en yaşlı ağacı olan Rüzgarçınar’mış. Çınar ağacı dile gelmiş ve nazik bir sesle konuşmuş:
“Sevgili Zeliha, rüzgâr seni buraya getirdi çünkü yardımına ihtiyacımız var. Bu köy, rüzgârın büyülü şarkılarıyla korunuyor. Ancak, rüzgârın şarkılarını çalan eski lüfer flüt kayboldu. Eğer onu bulamazsak, köyümüz rüzgârın melodilerini kaybedecek ve sessizlikle boğulacak.”
Zeliha kararlılıkla ayağa kalkmış: “Ben o flütü bulacağım! Söyle bana Rüzgarçınar, onu nerede aramalıyım?”
Rüzgarçınar dallarını şaklatmış ve ona bir ipucu vermiş: “Rüzgârın en hızlı estiği yeri bul, flüt orada gizlenmiş olabilir.”
Zeliha, bu sözlerin peşine düşerek macerasına başlamış. Yol boyunca birçok engelle karşılaşmış. Önce derin bir vadinin üzerine uzanan eski bir asma köprüyle karşılaşmış. Köprü, ancak rüzgârın yönünü doğru tahmin ettiğinde güvenli hale geliyormuş. Zeliha dikkatle rüzgârın dokunuşunu hissetmiş, doğru yönü bulmuş ve köprüyü geçmeyi başarmış.
Sonra karanlık bir mağaranın girişine ulaşmış. Mağaranın içinde, yankılanan bir rüzgâr sesi ona yol göstermiş. Zeliha, cesurca mağaraya girmiş ve içeride parlayan bir ışık görmüş. Işığın içinde, küçük bir cin oturuyormuş. Cin, Zeliha’ya meydan okumuş:
“Eğer flütü istiyorsan, benim bilmece oyunumu geçmelisin! Dinle bakalım: Hangi şey, paylaşınca çoğalır ama saklayınca yok olur?”
Zeliha bir an düşünmüş, sonra gülümseyerek cevap vermiş: “Bu sevgi! Paylaşınca büyür, saklayınca söner.”
Cin sevinerek el çırpmış ve flütü Zeliha’ya uzatmış: “Aferin küçük kız, flüt artık senin! Onu al ve köyüne götür.”
Zeliha, flütü almış ve hızla köyüne geri dönmüş. Köydeki herkes onu alkışlarla karşılamış. Rüzgâr tekrar melodilerini fısıldamaya başlamış. Köy, eski neşesine kavuşmuş ve Zeliha’nın cesaretini hiç unutmamış.
Masal burada bitmiş, rüzgâr yine melodilerle esmiş. Göklerde uçan kuşlar, çocuklara mutluluğu fısıldamış.
İyi dileklerle: “Her zaman cesur olun, rüzgârın fısıltılarını dinleyin!”
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir içeriğe yönelik izin alınması zorunludur. İzinsiz kopyalamanın tespiti durumunda uyarı verilmeksizin hukuki yollara başvurulacaktır.