Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil dağların eteklerinde, Parlak Saray adlı bir saray yükselirmiş. Bu sarayda güzelliği dilden dile dolaşan, saçları güneş gibi parlayan, gözleri gökyüzü kadar berrak bir prenses yaşarmış. Adı Lila olan bu prenses, herkes tarafından güzelliğiyle övülür, halk arasında efsane gibi anlatılırmış. Ancak Lila’nın bir sırrı varmış: Kendi güzelliğine asla inanmıyormuş.
Her sabah aynaya bakar, “Acaba gerçek güzellik bu mu?” diye sorarmış. Güzelliğin sadece dış görünüşten ibaret olmadığını, ama ne olduğunu da tam olarak bilmediğini hissedermiş. Bir gün, sarayda büyük bir söylenti dolaşmaya başlamış. Bahçede uzun yıllardır kimsenin gitmediği bir kuyunun, gerçek güzelliği gösterdiği anlatılıyormuş. Bu söylenti, Lila’nın yüreğini büyük bir merakla doldurmuş. Kendisi bu sırrı öğrenmek istiyormuş.
Saraydan ayrılma düşüncesi ilk başta Lila’yı korkutmuş. Kendi başına bir maceraya atılmamıştı hiç. Ama kuyunun sırrını öğrenme arzusu, korkusunu yenmiş. Lila bir sabah erkenden, yanına ne şık elbiseler ne de mücevherler almadan, sadece basit bir pelerinle yola çıkmış.
Prenses Lila, ormana yaklaştığında ağaçların sıklaştığını, kuşların melodik şarkılar söylediğini fark etmiş. Ormanın içinden geçen dar bir patikayı izlerken, derin bir nefes almış ve içinden, “Bu yol beni gerçekten güzellik kuyusuna götürecek mi?” diye sormuş. Derken patikanın kenarında bir ev belirivermiş. Evin önünde duran yaşlı bir kadın, Lila’yı görünce gülümsemiş:
“Ah, güzel kızım, bu sabah ne arıyorsun bu ormanın derinliklerinde?”
Lila, nazikçe eğilerek yanıt vermiş:
“Sihirli kuyuyu arıyorum. Söylentilere göre, o kuyu gerçek güzelliği gösteriyormuş.”
Yaşlı kadın, kaşlarını çatıp dikkatle bakmış:
“Kuyuyu bulmak kolay değildir, yavrum. Güzellik yalnızca gözle görülen değil, kalbinle hissedilendir. Bu yol boyunca kalbin dürüstlükle sınanacak. Hazır mısın?”
Lila, yaşlı kadının sözlerinden etkilenmiş ve kararlılıkla başını sallamış. Yoluna devam etmek üzere adım atarken yaşlı kadın arkasından seslenmiş:
“Unutma, güzel olmak değil, içindeki ışığı bulmak önemlidir.”
Prenses ormanın derinliklerine doğru ilerledikçe etrafını ağaçların fısıltıları sarmış. Bir süre sonra karşısına derin bir dere çıkmış. Derenin üzerinden geçmek için bir köprü aramış ama bulamamış. Tam bu sırada, bir tilki dere kenarından çıkagelmiş. Parlak tüyleri ve kurnaz bakışlarıyla konuşmuş:
“Prenses Lila, seni tanıyorum. Söylesene, sen gerçekten güzel olduğunu düşünüyor musun?”
Lila bir an duraksamış. Çünkü bu soru, kendi içinde sürekli sorduğu bir soruydu. Tilkiye doğru eğilmiş ve samimiyetle yanıt vermiş:
“Benim güzel olup olmadığımı insanlar söylüyor. Ama ben bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum.”
Tilki, Lila’nın dürüstlüğünden etkilenmiş ve kuyruğuyla dereye bir köprü yapmış. “Geç prenses,” demiş. “Gerçeği arıyorsan bu dürüstlüğünü sakın yitirme.”
Derenin ötesinde, Lila kendini çok daha karanlık bir bölgeye doğru ilerlerken bulmuş. Ormanın bu kısmında rüzgâr uğulduyor, ağaçlar daha da sıklaşıyormuş. Karşısına büyük bir ağaç çıkmış. Bu ağaç, dallarını yayarak yolu tamamen kapatmış. Ağacın gövdesinden yankılanan güçlü bir ses duyulmuş:
“Ey prenses! Buraya kadar gelip beni geçmek istiyorsan, bir soruma cevap ver. Güzellik nedir sence?”
Lila önce bir adım geri çekilmiş, sonra cesaretini toplayarak konuşmuş:
“Güzellik, yalnızca bir yüz ya da dış görünüş değildir. Güzellik, birinin kalbinde taşıdığı ışık ve başkalarına olan iyilik dolu yaklaşımıdır. Ama ben yine de gerçek güzelliğin tam olarak ne olduğunu anlamak istiyorum.”
Ağaç, Lila’nın yanıtından memnun kalmış ve dallarını kenara çekerek yolu açmış.
“Gerçek güzelliği arıyorsan, yoluna devam et,” demiş.
Prenses Lila, ormanın en derin kısmına ulaşmış. Sonunda sihirli kuyuyu bulmuş. Kuyunun çevresinde büyülü bir ışık huzmesi dans ediyormuş. Lila’nın kalbi heyecanla dolmuş ama kuyunun başında birini fark etmiş: Zivra adında, krallığın kötü şöhretli cadısı. Zivra, kuyunun başında durmuş, sanki Lila’yı bekliyormuş gibi gülümsemiş.
“Ah, prenses! Sonunda geldin. Bu kuyunun sırrını öğrenmek istiyorsan, önce kendine sor: Kalbin gerçekten güzel mi?”
Lila, Zivra’nın meydan okumasından korkmamış. Kuyunun yanına yaklaşmış, dizlerinin üzerine çökmüş ve içine bakmış. Suyun yansımasında kendini görmüş. Ama bu görüntü, her sabah aynada gördüğü gibi değilmiş. Yansımasında, yüzündeki ufak bir yara izi, sabah aceleyle düzeltemediği saçlarının dağınıklığı ve doğal haliyle kendisi varmış. İlk başta biraz şaşırmış, ama sonra gülümsemiş.
“Bu benim gerçek halimse, bunu seveceğim,” demiş. “Çünkü gerçek güzellik, sadece dışarıda değil, içimde taşıdığım şeydir.”
Tam o anda kuyudan parlak bir ışık çıkmış ve Zivra’nın üzerine düşmüş. Birden, Zivra’nın üzerinde kara büyü bozulmuş ve o, genç ve zarif bir prenses haline dönüşmüş. Meğer Zivra da bir zamanlar güzelliğin anlamını ararken lanetlenmiş bir prensesmiş.
“Teşekkür ederim, Lila,” demiş Zivra. “Dürüstlüğün ve şeffaflığın sayesinde, hem kendini hem de beni özgür bıraktın.”
Prenses Lila, Parlak Saray’a geri döndüğünde, halk onu büyük bir coşkuyla karşılamış. Ama bu kez onun güzelliğinden çok, gözlerindeki ışıltı ve içindeki huzur konuşulmuş. Lila, gerçek güzelliğin, insanın kendine güveninde, doğruluğunda ve başkalarına karşı şeffaf oluşunda saklı olduğunu anlamış.
Ve herkes mutlu mesut yaşamış.
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir içeriğe yönelik izin alınması zorunludur. İzinsiz kopyalamanın tespiti durumunda uyarı verilmeksizin hukuki yollara başvurulacaktır.