Sizler için en sevilen Nasrettin Hoca fıkralarını derledik!
İyi eğlenceler...
Hoca, günün birinde başını alıp kırlara gezmeye çıkar. Epeyce dolaştıktan sonra nasıl olduysa önünden geçmekte olan bir tavşanı yakalar. Tavşanı hemen yanında bulunan heybenin gözüne koyar ve evine dönmeye karar verir. Hoca’nın amacı, tavşanı eşine dostuna gösterip onların tanıyıp tanımadıklarını öğrenmektir. Komşularına haber göndererek;
“Bu akşam bize gelin, sizlere tuhaf bir yaratık göstereceğim.” der.
Hoca’nın hanımı da çok meraklı biridir. Heybeyi açar, fakat açmasıyla beraber tavşan heybenin gözünden zıplayarak kaçıverir.
“Eyvah, Hoca buna çok kızacak!” diye düşünüp dururken aklına bir fikir gelir. Aceleyle karşısındaki rafta duran buğday tasını heybenin gözüne kor ve ağzını sıkıca bağlar.
Akşam olur. Davetliler bir bir Hoca’nın evine gelirler. Herkes merakla bir şeyleri beklemeye koyulur. Derken Hoca, heybeyi eline alır, ağır aksak açmaya çalışır. Fakat bu sırada buğday ölçeği”Pat!” diye yere düşüvermesin mi? Herkesin birbirine şaşkın şaşkın baktığı bir anda Hoca, hemen söze girer ve;
“İşte arkadaşlar;bilen var, bilmeyen var. Bunun on altısı bir kile eder!” deyiverir.
Nasrettin Hoca ateş yakacaktır. Belli ki hanımı da yemek yapma hazırlığındadır. Hoca, duvarda asılı olan körüğü alır ve ateşi körüklemeye başlar, işini bitirdikten sonra da körüğün ağzını iyice bağlayarak yerine asar. Bütün bu olanlara bir anlam veremeyen Hoca’nın hanımı;
“Yahu Hoca Efendi, bu körüğün ağzını niçin bağlıyorsun?” der.
Hoca bu, lafın altında mı kalır;
“Yahu hatun, bunu bilmeyecek ne var? Eğer körüğün ağzını tıkamasam içerisindeki hava uçup gidecektir. Biliyorsun ben savurganlığı sevmem.” der.
Bir dostu Nasrettin Hoca’ya birkaç kilo keçi boynuzunu hediye getirir ve;
“Hocam, çam sakızı çoban armağanı, bizim oralarda olanlardan sana hediye getirdim.” der.
Hoca Efendi, keçi boynuzlarını ve dişlerini şöyle bir kontrol ettikten sonra;
“Sağ ol komşu, bir gram bal için bir birkaç kilo odun yiyemem.” der.
Hoca, her zaman tıraş olduğu berberin dükkânına vardığında ustanın gelmediğini görür, fakat tıraş da olması gerekmektedir. Ne yapsın kalfanın koltuğuna oturur. Kalfa, Hoca’nın yüzünü şöyle güzelce sabunladıktan sonra usturayı her kullanışından sonra kopardığı pamuğu Hoca’nın yüzüne yapıştırır. Bir pamuk, iki pamuk derken Hoca’nın bir yanağı bembeyaz olur. Yüzünün kesilmesine daha fazla dayanamayan Hoca koltuktan kalktığı gibi cübbesini giyer ve kavuğunu başına geçirir. Bu durum karşısında şaşıran kalfa;
“Hocam, nereye böyle daha tıraşın bitmedi.” deyince Hoca;
“Aman oğlum, görmüyor musun yüzümün bir tarafına pamuk ektin, izin verirsen öbür yanına da ben keten ekeyim.” der ve yavaş yavaş berber dükkânından ayrılır.
Köylüler bir gün Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:
– Hocam padişah mı daha büyük, yoksa çiftçi mi?
Hoca hemen cevabını vermiş:
– Tabii ki çiftçi büyük. Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse padişah acından ölür.
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir hikayeye yönelik izin alınması zorunludur. İzinsiz kopyalamanın tespiti durumunda uyarı verilmeksizin hukuki yollara başvurulacaktır.