Sizler için en sevilen Nasrettin Hoca fıkralarını derledik!
İyi eğlenceler...
Nasrettin Hoca bir yaz günü çok susamış. Yolda karşısına karşısına bir göl çıkmış ama suyu tuzluymu. Nasrettin Hoca gölden bir yudum su içmiş. Tuzlu su hem aç hem de susamış olan Nasrettin Hoca’nın midesini bulandırmış ve daha da susatmış.
Yürümeye devam eden Hoca ileride bir çeşmeye rastlamış ve tatlı suyu olan bu çeşmeden kana kana su içmiş. Daha sonra şişelerini doldurup eşeğine de su vermiş.
Şişesine doldurduğu suyla gölün kenarına gelen Hoca:
– Öyle böbürlenip durma, su dediğin böyle olur, demiş ve şişedeki suyu göle boşaltmış.
Bir gün köyde bir grup adam toplanmış sohbet ediyorlarmış. Önce havadan sudan sohbet etmişler. Konu sonunda sıcak ve soğuğa gelmiş ve içlerinden birisi:
– Şu insanoğlu haline şükretmesini hiç bilmez; kışın soğuktan, yazın sıcaktan yakınırlar, demiş.
Konuşmaya kulak misafiri olan Hoca:
– Öyle deme cahil adam, bak bahara kimsenin bir şey dediği var mı?, demiş.
Geveze adamın biri Nasreddin Hoca’yla sokakta karşılaşır.
“Hoca Efendi, sen görmüş geçirmiş ve okumuş bir adamsın, bilirsin. İnsanlar ne zamana kadar ölecekler?” diye sorar.
Hoca adamın niyetini anlamıştır, şöyle bir sakalını sıvazladıktan sonra;
“Be adam, bunu bilemeyecek ne var? Cennet ile cehennem dolana kadar.” deyiverir.
Nasrettin Hoca zaman zaman evine ciğer getirir. Fakat ne tuhaftır ki akşam sofrada ciğer kebabının yerine başka yemeklerle karşılaşır. Bir gün böyle, iki gün böyle derken Hoca dayanamaz ve hanımına sorar:
“Yahu hatun, getirdiğim ciğerlere ne oldu?”
Hoca'nın hanımı hiçbir şey olmamışçasına;
“Aman Hocam, sorma her defasında ciğerin kokusunu alan tekir, ben mutfağa girmeden yiyip bitiriyor.” der.
Bu sözleri işiten Hoca birdenbire yerinden kalkar ve köşedeki baltayı kaptığı gibi koşmaya başlar, bir süre sonra da hanımının yanına gelir:
“Hoca baltayı nettin?”
“Sakladım.”
“Niçin?”
“Kedi yemesin diye.”
Hoca’nın hanımı dayanamayıp itiraz eder.
“Yahu Hocam, kedi baltayı yer mi?”
Hoca, hanımını şöyle bir süzdükten sonra cevabını verir:
“Yer hanım yer, üç beş akçelik ciğeri yiyen kedi, acaba yüz akçelik baltayı yemez mi?” der.
Nasrettin Hoca günün birinde Akşehir’de pazarı dolaşmaya başlar. Bir taraftan pazarda gezerken, bir taraftan da tanıdıklarıyla sohbet eder. Bu arada da komşu köylerin birinden birkaç köylü ile karşılaşır. Köylüler Hoca’ya;
“Hoca Efendi, bir cuma vakti bizim köye kadar gelseniz de sizin arkanızda bir namaz kılsak!” derler.
Bunun üzerine Hoca;
“Neden olmasın, bu hafta geleyim!” der.
Nasrettin Hoca ertesi gün eşeğine binerek köyün yolunu tutar. Olacak bu ya, yolu üzerinde eski dostlarından biriyle karşılaşır. Selamlaşıp hoşbeş edildikten sonra tanıdığı, Hoca’ya sorar:
“Hayırdır Hocam, nereye gidersin böyle?”
“Filanca köye cuma namazı kıldırmaya gidiyorum.”
“Ama Hocam, bugün günlerden salı. . . Cumaya daha üç gün var.”
Hoca, bir yandan eşeğinin boynunu sıvazlar, bir yandan da eski dostuna cevap verir:
“Vallahi komşu, sen bu eşeğin huyunu suyunu bilmezsin; ben bununla o köye cumaya kadar ancak giderim.”
Bu metin kocamanbisite.com için özel olarak yazılmıştır. Ticari maksat taşıyan tüm diğer dijital ortamlar ve basılı mecralarda kullanımı, kopyası, atıfı yasaktır. Eğitim maksatlı kullanım için her bir hikayeye yönelik izin alınması zorunludur. İzinsiz kopyalamanın tespiti durumunda uyarı verilmeksizin hukuki yollara başvurulacaktır.