Işığın Kalbindeki Güzellik

Günlerden bir gün, güneş ışınları sarayın geniş mermer duvarları üzerinde tatlı bir parıltı bırakırken, eşsiz güzellikte bir genç prenses dünyaya gözlerini açtı. Bu prensesin adı Arina’ydı. Arina, Altın Yansıma Ülkesi’nin sevilen kraliçesi Estela’nın tek kızıydı. Ülkede yaşayan herkes, kraliçenin yıllar boyunca adil yönetimi sayesinde refah içinde huzurlu bir yaşam sürerdi. Saray, uçsuz bucaksız gökyüzüne doğru yükselen kuleleri ve pırıl pırıl parlayan avluları ile göz kamaştırırdı. İçindeki büyük avluda, mis kokulu çiçeklerle çevrelenmiş göz alıcı havuzlar ve masmavi sular görenleri kendisine hayran bırakan bir su gösterisi sunardı.

Prenses Arina, daha küçücük yaşlarından beri insanlara yardım etmeyi ve onların gülümsemelerini görmeyi çok severdi. Annesi Kraliçe Estela ona, “Gerçek güzellik, kalbinin temizliğinden gelir. Görünüşün ne kadar etkileyici olsa da içindeki iyilik daha da parlaktır,” diyerek, özgüvenin ve iyi bir insan olmanın önemini anlatırdı. Arina da annesinin bu sözlerini iliklerine kadar benimsemişti. Yıllar geçtikçe Arina’nın hem zarafeti hem de iç güzelliği tüm ülkeye nam saldı.

Derken günlerden bir gün, sarayın salonlarında esrarengiz bir yabancının olduğu haberi yayıldı. Parlak altın renkli pelerin giymiş, uzun siyah saçlı bu kişi, kendisini “Dregan” adlı bir gezgin sihirbaz olarak tanıtıyordu. Fakat bu yabancının gözlerinde tuhaf bir parıltı ve yüzünde her an gülümsemeye hazır gibi duran, ama aslında derinlerde kötülük barındıran bir ifade vardı. Dregan, sihrini kullanarak insanları etkilediğini, hatta en büyük gösteriyi sarayda yapmak istediğini söylediğinde, herkes heyecanlandı. İnsanların ilgisini ve hayranlığını kazanmaya çalışan bu sihirbaz, özellikle genç prenses Arina’yı etkisi altına almak için türlü numaralar sergiliyordu.

Arina’nın kalbi temiz olduğundan, ilk başta Dregan’ı hiç de tehlikeli biri olarak görmedi. Bilakis, onun renkli büyü gösterilerine hayran kaldı. O sıralar, ülkede büyük bir balo düzenlenmek üzereydi. Arina, bu baloda annesi Kraliçe Estela’nın yanında yer alacak, ülkenin en önemli konuklarını ağırlayacaktı. Balonun önemi büyüktü; çünkü Arina, ilk defa yetişkin bir prenses gibi toplumun huzuruna çıkacaktı. En güzel elbiseler seçildi, sarayın sütunları renk renk çiçeklerle süslendi, havuzların kenarlarına ışıltılı fenerler yerleştirildi. Ülkedeki heyecan dalga dalga büyürken, Dregan da baloda büyük bir sihir gösterisi sunacağını ilan etti.

Balo günü gelip çattığında, sarayın görkemi doruk noktasına ulaşmıştı. Konuklar sarayın parlak sütunlu kapılarından içeri adım atarken, altın varaklı duvarlarda yansıyan ışıklar adeta bir masal atmosferi oluşturuyordu. Sarayın müzisyenleri neşeli ezgiler çalar, mis kokulu yiyecekler büyük gümüş tepsilerle taşınırdı. Arina, annesi Kraliçe Estela’nın yanında duruyor, kırmızı saten elbisesiyle büyülü bir yıldız gibi parlıyordu. Herkesin yüzünde gülücükler, gözlerinde heyecan vardı.

Sihirbaz Dregan, gösterisine başlamak üzere sahneye çıktığında, konuklar merakla onu izlemeye koyuldu. Dregan önce renkli dumanlar çıkaran ufak numaralar yaptı; masanın üzerine koyduğu gümüş kasenin içini ışıl ışıl yıldız tanelerine dönüştürerek herkesi şaşırttı. Sonra aniden elindeki küçük değneğiyle etrafa ışıltılı kıvılcımlar savurdu. Öyle ki, göz alıcı ışıltılar salonun sütunlarında dans ediyor, tavandaki dev kristal avizelere yansıyordu.

Ne var ki Dregan bu gösterileriyle yetinmeyeceğe benziyordu. Birden sesi daha yankılı çıkmaya başladı ve dedi ki: “Sevgili konuklar, şimdi göreceğiniz gösteri bu ülkenin en soylu insanını yüceltecek. En büyülü gücümle, ‘gerçek güzelliği’ arayacağım.” Sihirbaz, sahnede büyük bir ayna belirdi ve herkesi şaşırtacak şekilde Prenses Arina’yı aynanın karşısına davet etti. Arina önce biraz çekingen davrandıysa da Dregan’ın kibarlık maskesi ve salondaki konukların merakı onu da cesaretlendirdi. Ayna, başta yalnızca Arina’nın siluetini yansıttı. Fakat bir süre sonra, aynanın içi tuhaf biçimde kararmaya, sonra da garip bir duman yükseltmeye başladı.

Arina’nın etrafında dönen dumanlar yavaş yavaş kara bir sis hâline dönüştü. Salondaki herkes tedirginlik içinde bu tuhaf olayı izlerken Dregan, “Gerçek güzellik, yalnızca aynada gördükleriniz değil. Şimdi kim daha güçlü ve kimin içi daha temiz, onu göstereceğim!” diye bağırdı. Bir anda, salondaki ışıklar soldu, müzik sustu ve Arina kendini garip bir rüyadaymış gibi hissetti. Etrafındaki herkes sanki sislerin içinde kayboluyordu.

Bu sırada Kraliçe Estela, kızına doğru birkaç adım atmaya çalıştı. Ancak Dregan, koyu lacivert peleriniyle bir fırtına dalgası estirircesine kraliçeyi geriye savurdu. Tam o anda, Arina’nın gözleri Dregan’ın gözlerindeki sinsi parıltıyı fark etti. Demek ki bu sözde “gezgin sihirbaz” aslında kötücül bir büyüyle krallığı ele geçirmek, Arina’nın özgüvenini sarsmak ve kendi karanlık emellerine ulaşmak istiyordu.

Dregan, kara sisin içinden Prenses Arina’ya doğru yaklaştı. “Senin ‘güzel kalbin’ bu ülkede fazla dikkat çekiyor. Benim istediğim, herkesin bana boyun eğmesidir. Güzelliğinle övündüğün günler sona erecek! Seni kendi karanlığıma hapsedeceğim,” diye korkunç bir ses tonuyla haykırdı. Arina ise titreyen ellerine rağmen doğruldu ve kalbinde annesinin sözlerini tekrarladı: “Öz güzellik, dürüstlük ve iyilikten gelir.” Dregan ona ürpertici bir büyü yapmak üzere değneğini kaldırdığında, Arina hiç korkmadığını göstermek için göğsünü dikleştirdi ve “Ben hiçbir zaman görünüşümle övünmedim. Asıl güzellik insanın yardımseverliği, sevgisi ve dürüstlüğündedir. Bunu annemden öğrendim ve bana kimse unutturmaya cesaret edemez!” diye haykırdı.

Prensesin yüreğinden yükselen bu kararlı sözler, sihrin karanlık perdesini kısmen de olsa aralamaya başladı. Salondaki konuklar da bir an için nefes almış gibi hissetti. Dregan ise, büyüsünün zayıfladığını sezinler sezinlemez öfkeyle hırladı ve tekrar değneğini kaldırdı. Tam bu esnada Kraliçe Estela, gücünü toplayarak ayağa kalktı. Yıllar önce, ülkeyi huzurlu kılmak için öğrendiği kadim bir koruma büyüsü olduğunu anımsadı. Ona göre, yüreği temiz olanlar bir araya geldiğinde, hiçbir kötü büyü dayanamazdı.

Kraliçe Estela, salondaki herkese seslendi: “Hepimiz kalbimizdeki iyiliği ve sevgiyi düşünelim. Arina’ya inanalım ve Dregan’ın bu kötücül gücüne teslim olmayalım!” Konuklar, kraliçenin çağrısına kulak vererek gözlerini kapattılar. Her biri, Prenses Arina’nın nazik kalbine, onun başkalarına yardım ederken sergilediği eşsiz iyilik hallerine, kraliçenin adil yönetimine ve bu ülkenin barış dolu ruhuna odaklandı.

Salonun ortasında, adeta güneşin doğuşuna benzer bir ışık beliriverdi. Bu ışık, tek bir noktadan başlayarak büyüyüp genişledi ve Arina’nın bedenini altın bir koruma kalkanı gibi sarıp sarmaladı. Işık, Dregan’ın kara büyüsüne doğru yöneldi ve değneğin ucundan çıkmak üzere olan karanlık alevi söndürdü. Dregan’ın elleri titredi, yüzündeki o sinsi gülümseme soldu. Karanlık sis, altın ışığın içinde incecik bir toz zerresine dönüşerek ortadan kayboldu.

Dregan, “Hayır, bu kadar güçlü olmamalısın!” diye öfkeyle bağırdı. Ancak Prenses Arina, cesaretini toplamış şekilde bir adım öne çıktı. “Benim gücüm, kalbimdeki iyilik ve insanların sevgisiyle büyüyor. Senin gibi kötülüğe teslim olanlar asla kazanamaz!” diyerek gür bir sesle karşılık verdi. Kraliçe Estela’nın da desteğiyle Prenses Arina, Dregan’ın bütün kara büyüsünü bertaraf etti. Sarayın içerisindeki herkes rahat bir nefes aldı.

Böylelikle Dregan, sihirli gücünün kırıldığını, insanları kandırmak için uzun zamandır planladığı kötülüğün boşa çıktığını anladı. Altın Yansıma Ülkesi’nde kendisine yer olmadığını idrak edince, çareyi olay yerinden kaçmakta buldu. Ardına bakmadan, sarayın görkemli kapılarından dışarıya doğru uzaklaştı.

O günün sabahında görkemli başlayan balo, Arina’nın cesareti ve kalbindeki temiz duygular sayesinde daha da anlamlı bir hâl aldı. Konuklar yaşanan bu sıra dışı olaydan sonra Prenses Arina’yı kahraman ilan ettiler. Arina ise kutlamaları kibirle değil, aksine tevazuyla kabul etti. “Kendimi hiç bu kadar güçlü hissetmemiştim. Meğer bütün güç, yüce gönüllü olmaktan geliyormuş,” dedi. Kraliçe Estela, kızına sarılarak onu alnından öptü: “Her zaman söylediğim gibi, gerçek güzellik kalbinizdeki ışıktan gelir. İnanıyorum ki ülkeden asla eksilmeyecek olan iyilik ve dürüstlük, senin yolunu daima aydınlatacak.”

Ertesi sabah güneş, ülkeyi parıl parıl aydınlatırken, halk sarayın etrafında toplanmıştı. Herkes Prenses Arina’yı görmek, ona minnettarlığını sunmak istiyordu. Arina saray balkonuna çıktığında, kalabalığın coşkulu alkışları ve sevinç nidaları yükseldi. Prenses, hayatı boyunca unutamayacağı bir duygu yoğunluğu yaşadı. Büyük bir sorumluluk üstlenmiş ve kötülüğün karşısında dimdik durabilmişti. Bu deneyim, hem onun içindeki merhameti güçlendirdi hem de özgüvenini pekiştirdi.

Arina, tebessüm ederek kalabalığa seslendi: “Sevgili halkım, birlik olduğumuz sürece en korkunç büyüleri bile aşarız. Unutmamalıyız ki büyünün en saf ve güçlü hâli, kalbimizde taşıdığımız iyilik, dürüstlük ve sevgidir.” Kraliçe Estela da yanına gelerek kızının omzuna hafifçe dokundu. Bu dokunuşta bir gurur, bir sevgi ve en önemlisi bir güven duygusu hissediliyordu.

İlerleyen günlerde, saraydaki mis kokulu çiçekler eskisinden daha parlak açtı, su havuzları gökyüzünü yansıtan birer ayna gibi oldu, sarayın ihtişamlı salonları şenliklerle doldu. Ülkedeki herkes, Prenses Arina’nın içindeki gerçek güzelliğe, dürüstlüğe ve cesarete hayran kalmıştı. Ve elbette ki kraliçenin adil ve sevgi dolu yönetiminin değeri bir kez daha ortaya çıktı.

Prenses Arina, bu maceradan kazandığı tecrübeyle yaşamı boyunca başkalarına ışık tutmaya, insanları iyiliğe teşvik etmeye ant içti. Kötü karakter Dregan’ın ise o günden sonra ülkeye bir daha uğramaya cesaret edemediği rivayet edilir.

Ve işte bu masalda, her şey bir kez daha gösterdi ki; güzelliğin gerçek kaynağı, kalbin temizliği ve dürüstlükten gelir. En karanlık sihir bile, insanların birbirine olan sevgisi, cesareti ve güveniyle bozguna uğratılabilir. Eğer bir gün herhangi bir zorlukla karşılaşırsanız, unutmayın: Kalbinizdeki iyi niyet ve dürüst düşünceler, karanlığı aydınlatmak için en büyük sihirli gücünüz olacaktır.

Gecenin bu saatinde tatlı bir uykuya dalmak üzereyseniz, hayal gücünüzde Altın Yansıma Ülkesi’nin ihtişamlı sarayını ve iyilik dolu prenses Arina’nın gülümsemesini canlandırın. Unutmayın, içimizdeki gerçek güzelliği keşfeder ve çevremizdekilerle paylaşabilirsek, hiçbir kötülük kalıcı olmaz. Her yeni gün, kalbimizde iyiliği büyüterek dünyanın ışığını biraz daha arttırabiliriz.

Masal burada sona ererken, gökyüzündeki yıldızların tatlı ışıltısı bize fısıldar: İyilik ve özgüven, en değerli mücevherlerimizdir. Her çocuk, tıpkı Prenses Arina gibi kendi yüreğinin ışığını keşfedebilir. Bu ışık, büyülü bir macerada yol gösteren en güzel kılavuzdur.

İyi geceler ve tatlı rüyalar…